"…..
Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? İyi biliyorum ki aradığım şey
bu insanların kendileri değildir; ne de yaşadıkları devre hasret çekiyorum……
Yahya Kemal'siz Mallarmé'siz, Debussy ve Proust'suz bir Süleymaniye veya Kanuni
Mersiyesi, hatta onlara o kadar yakın olan Neşati ve Nedim'in, Hafız Post ile
Dede'nin arasından geçerek kendilerine varamayacağımız bir Sinan ve Baki tahmin
edebileceğimizden daha çok çıplaktır… Onyedinci asırdan beri iki sahil boyunca
açık kalmış bir mücevher kutusu gibi parıldadığını tahayyül ettiğimiz ve bizim
ancak batmakta olan bir güneşin son ışığında şahit olabildiğimiz yalılar, bugün
ortada olsa idiler, belki kendimizi daha başka türlü zengin bulacaktık; fakat
hiçbir zaman yokluklarının bizde uyandırdığı duyguyu tatmayacaktık; nesil ve
zihniyet ayrılıkları yüzünden ancak bayramdan bayrama yüzlerini görmeye razı
olduğumuz ihtiyar akrabalar gibi zaman zaman yanlarına uğramakla kalacaktık.…
Hayır muhakkak ki bu şeyleri kendileri için sevmiyoruz. Bizi onlara doğru çeken
bıraktıkları boşluğun kendisidir. Ortada izi bulunsun veya bulunmasın, içimizdeki
didişmede kayıp olduğunu sandığımız bir tarafımızı onlarda arıyoruz.…"
Ahmet Hamdi Tanpınar,
Beş Şehir